31 Aralık 2010 Cuma

Ye, iç, sev


Yeni yılda sizlere çok lezzetli yemekler yiyeceğiniz, keyifli sohbetler yapacağınız zevkli sofralar diliyoruz.

Bay Afiyet ve Bayan Bal Şeker
31/12/2010

24 Aralık 2010 Cuma

Hatırlatma

Meraklı ama yine de alışkanlıklarındanda vazgeçemeyen bir yapıya sahibim. Bıraksalar her gün sahanda peynirli yumurta yerim, ama bırakmıyorlar ki?
Lezzetli yemek yapıyorlar diye bellediğim lokantalara da büyük bir sadakatle giderim.

Madem Bayan Bal Şeker X Restaurant'ı hatırlattı, ben de bunca yazı arasında çoktan unutulmuştur diye düşünerek, Rumeli Kavağı'ndaki küçük Deniz lokantasını hatırlatmak istiyorum. Hatırlatılmayı hak ediyor:

Salı ve cuma gunleri haşlama yapıyorlar. Kurufasulye pilav ise hergün çıkıyor. Arasıra cacık, ve bazen hoşaf ta bulunabiliyor. Hepsi tam ağzınıza layık!



Rumeli Kavağı denince korkmayın, Maslak'tam tam 15 dakika!

Daha önceden yazdığımızda "amaaan oraya kadar kurufasulye yemeğe gidilir mi?!" diyerek yan çizdiyseniz, bari bu sefer gidin. Israr ediyorsak bir bildiğimiz var.

Bay Afiyet
24/12/2010

18 Aralık 2010 Cumartesi

Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler?

Ey İstanbul ahalisi! X Restaurant'ı unuttun mu?
Hani IKSV'nin yeni binası Deniz Palas'ın en üst katında... Lezzetli yemekler, şahane bir manzara.. Hani daha bu senenin başında en gözde mekanı olmuştu şehrin?!


Aşağıdaki fotoğraf güzel bir cumartesi günü, öğlen saat 2'de, Tünel, Beyoğlu, Galata, Şişhane gezmeye tozmaya, yemek yemeye çıkmış insanlarla dopdoluyken X Restaurant'da çekilmiştir.


Ne aralık sıkıldınız? Ne zaman gözden düştü?

Aah, ah! Zor iş!
Lokantacılık zor.
İnsanlara bir şey beğendirmek zor.
İstanbulluların ilgisini kaybetmemek ise en zor!

Bayan Bal Şeker
18/12/2010

17 Aralık 2010 Cuma

Kadınların Kantin'i

Geçtiğimiz hafta, Nişantaşı'nda telaş ve endişe içinde savrulduğumuz bir gün, tutturdum Kantin'de yemek yemek istiyorum diye.



Bay Afiyet "gel şurda hemen çabucak bir tost yiyelim" dedi kanmadım. "Hadi Güzelbahçe lokantasında tencere yemeği yiyelim" dedi, direndim. Tutturdum Kantin de Kantin diye. Kadının fendi erkeği yine yendi tabi, gittik.

Kantin Nişantaşı'lı kadınların buluşma noktası, ortak tutkusu. O gün de içeri bir girdik, sanki kadınlar matinesi! Bay Afiyet uzunca bir süre içerideki yegane erkek müşteriydi.



Niye kadınlar burayı bu kadar çok beğeniyor diye düşündüm durdum yemek boyunca.

Mısır ekmeği üstünde hazırolda duran hamsilerin intizamı mı cezbediyor kadınları?

Pizza yiyormuş hissi veren, ama çok daha az kalorili olan çıtırlar mı hoşa gidiyor?

Yoksa Hale, Jale, Topağacı'ndan bütün mahalle mi görmeye geliniyor?

Bunların hepsi olabilir nedeni: Yemekler çok zarif sunuluyor. Lezzet düşünülürken, yemeğin sağlığı göz ardı edilmiyor. Ağzınıza attığınız her lokmanın kalçanıza yapışacağı endişesini taşımıyorsunuz. Ayrıca gerçekten de Hale, Jale, Lale ve tüm mahalle oradalar!



Bir de lokantanın alt katında, küçük zevkli lokmalar tasarlayıp sattıkları bir dükkanları var. Girdiğimde, İçimden tüm kaselere parmaklarımla dalmak, her bir tatlıdan bir ısırık almak geliyor.



Bay Afiyet alt kattaki dükkanın fikrini çok beğenmekle beraber, yediklerine öyle çok fazla bayılmadı; bense herzamanki gibi bayıldım.



Hesabı ben ödedim, bunun üzerine Bay Afiyet de burayı tutturmuş olduğumdan dolayı çok laf etmedi.

Bayan Bal Şeker
17/12/2010

6 Aralık 2010 Pazartesi

Amerikan mutfağını seven her genç erkeğin rüyası

İstediğim ve planladığım kadar yeni ve farklı yerlerde yemek yemiyorum şu aralar. Belki 40 yaşının getirdiği tembellik, belki alışkanlıklarımın hayatımı kolaylaştırması veya belki de denemeye değer yerlere sıklıkla rastlamamamdır bunun nedeni.



Geçen gün Amerikan Hastanesi'ni bir milyonuncu kez ziyaretim esnasında karnım acıktığında, bu defa pilav üstü tavuktan, tencere yemeklerinden, Bayan Bal Şeker’in tutturduğu Kantin yemeklerinden, Divan’ın değişmeyen menüsünden farklı birşey yemek istedim. Dostum, konu mankenim, minik gurmem ile, Teşvikiye Cami’nin hemen arkasında, Akkavak Sokak'ın Ahmet Fetgari Sokak oluverdiği noktada yer alan Egg & Burger’i deneyelim dedik.



Önce dışarıdan süzdük dükkanı, sanki kız alacakmışız gibi. Biraz burun büktük. Sonra baktık içerde tanıdıklarımız yemek yiyor, hadi deneylim dedik.



Mekan amerikan mutfağını seven her genç erkeğin rüyası. İçerisi tam bir “mini diner” olarak döşenmiş. Kırmızı, beyaz ve siyah renkler ağırlıkta. Güzel ve neşeli bir atmosfer. Dışarıda da, dükkanın köşede olmasından faydalanarak her iki kaldırma bakan tahta masallar koymuşlar. Kısacası keyifli bir ortam.



Burger menüsünden en ağır etli, en büyük hamburgerleri seçtik. Önden gelen cok fazla pişmiş ve tadını kaybetmiş onion ring'ler keyfimizi kaçıramadı, çünkü peşinden gelen burgerlerimiz cok lezzetliydi! Keyifle ve yalanarak yemeğimizi yiyip, yüzümüzde bir mutluluk, karnımızda tokluk, kanımızda yüksek kolestrol ile ayrıldık mekandan.



Benim yediğim vahşi ve de hayli yahşi burger 21 TL idi. Onion ring 7 TL. Bir bardak buzz gibi Coca Cola 3,5 TL. Yemekten aldığım tatmin; paha biçilmez!



Kim korkar hain kalorilerden diyorsanız, buyrun Egg & Burger’e.

Bay Afiyet
06/12/2010

27 Kasım 2010 Cumartesi

Keşke doymasaydık!

Yemeğin kralını yedim: Çiya’da!
Hiç gittiniz mi? Ben senelerdir gitmek isterim, bir türlü denk gelmemişti. En sonunda geçtiğimiz hafta, o akşamlarını benim gönlümü hoş tutmaya ayırmış çok sevgili iki arkadaşım beni Çiya’ya götürdü.



Ben keşfetmekte biraz gecikmiş olabilirim , ama Çiya pek meşhur! NewYork Times’da, NewYorker’da, Jamie Oliver’ın dergisinde hakkında yazılar yazılmış. Alaylı şef Mustafa Dağdeviren’i anlata anlata bitiremiyorlar. Ben de kendisini ve eşi Zeynep Hanım’ı çok takdir ettim. Hem sundukları lezzetler, hem de yarattıkları müessese için.

Masa, çatal bıçak, dekorasyon mütevazi. E isabet! Çünkü yemekler çılgın gibi! Dekorasyonla dikkati dağıtmamak, lezzete konsantre olmak lazım. Neler yedik neler?Anadolu’nun dört bir köşesinden şimdiye kadar hiç tatmadığım lezzetler!



Her bir yemeğin ismini, kullanılan malzemeleri, hatta nasıl pişirildiğini dahi sordum burada size bahsedebilmek için. Gel gör ki damağımdaki tattan başka hiçbirşey kalmadı aklımda.

Çiya’da yiyecek çok şey var. Bir tür Anadolu yemek müzesi gibi. İnsan hemen herşeyden tatmak istiyor. O yüzden masanın ortasına tadımlık getiriyorlar.



Biliyorum inanmayacaksınız ama, bu kadar yemek arasından en çok Samsun’da çobanların yaptığı bir tür muhallebiyi beğendim: süt ve inciri kaynatıyorlarmış, o kadar! Ne un, ne şeker! Ruhumdaki Heidi’nin inkar edilemez mevcudiyeti işte, ne yaparsın.



Çiya, Kadıköy çarşısında, Güneşlibahçe sokakta. Birbirine hemen hemen komşu üç tane Çiya lokantası var: ikisi Çiya kebap, biri de hem kebap hem tencere yemekleri yiyebileceğiniz Çiya Sofrası. Biz o kadar doyduk ki, kebaplarından tadamadık.



Yemeğin sonunda, sıcaklığından üzerindeki kaymağın eridiği enfes katmeri yerken, utanıyorum ama, “off çok güzeldi.. keşke doymasaydık!” dedim.
Öyle acayip bir yer işte Çiya.

Bayan Bal Şeker
27/11/2010

Not: Bir de unutmadan; üç kişi toplam 87 lira verdik. Alkış!

26 Kasım 2010 Cuma

Zekeriyaköy'de bir şarküteri

Doğrudur, uzun zamandır yazmadık, doğrudur, uzun zamandır dışarılarda sürtmedik ve dogrudur uzun zamandır yüzümüz gülmedi, ama life goes on ve show must go on too. Onun için yine damağımın dikine, yeni yerlerin düştüm peşine.

Bahsetmek isteiğim yer, Zekeriyaköy’ün terkedilmeye yüz tutmuş Avlu Çarşı kısmında, yaşam mücadelesi veren, hepsi kendine özgü dükkanların arasındaki bir şarküteri. Adı Rafina. Dısarıda 4 içeride 2 masası olan, hem şarküteri ürünlerini satın alabileceğiniz hem de demlenebileceğiniz hoş bir yer.



Pazar akşamüstü saat 17.00, bence şarap ve peynir için mukemmel bir saat! Guzel bir kırmızı sarap sectik: Napa Valley’den gelen bir Woodbrige Sauvignon. Yanında peynir ve salam tabağı istedik. Biliyorum bu böyle pek bir iltifat sayılmaz ama, yedigim hic bir sey kötü degildi. Peynirler farklı ve lezzetliydi. Salamları bizzat sectik, istedigimiz gibi kestiler. Daha sonar da Balıkesir’den gelen krem peyniri kıvamındaki değişik bir peyniri zeytinyağı ile ikram ettiler ki tadına bayıldım. Dört komşu 80 TL’ye yedik içtik, muhabbet ettik; çok keyiflendik.



Rafina'nın sahipleri orada degildi, hatta Zekeriyaköy’de oturmuyorlarmış. Bence, bu kadar guzel bir konsept yakalanmışken, bu kadar gelişmeye ve başarılı olmaya müsait bir işletmenin sahipleri, özellikle yeni açıldığı şu günlerde ve özellikle haftasonlarında çalışanlara bırakmamaları gerekir dükkanlarını. Bazı duygular sadece yemek ve servisten ibaret degildir yemek sektöründe, müşteriyi doyurmak icin bazen iş sahibinin de ortalıkta olması, ilgi göstermesi gerekir.

Evet, cok ukalalık yaptım, ama İtalyan Lisesi'ndeki edebiyat hocam da bana her zaman sen cok ukalasın der, bir de tokat atardı, ben de üzülünce, "üzülme evladım ukala cok bilene denir, cok bilmek ayıp değil" derdi. Bakalım şimdi kim beni tokatlıyacak.


Bay Afiyet
25/11/2010

21 Kasım 2010 Pazar

Ara

Bir süre durduk.

Öylece kala kaldık.

Gezecek zamanımız, yazacak takatimiz, paylaşacak neşemiz yoktu.

Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz, çünkü hayat devam ediyor ve neşemizi bulmamız lazım;

gezerek, yiyerek, içerek!

Bay Afiyet ve Bayan Bal Şeker
21/11/2010

22 Eylül 2010 Çarşamba

Yine, yeni, yeniden: Baylan

Kadıköy'deki Baylan Pastanesi'ne ilk erkek arkadaşımla gitmiştim. Yaş on yediydi. Oğlanı da sevmiştim, kup griyeyi de. Sonra oğlan mazi oldu, kup griye sevgisi baki kaldı.


Tam "Baylan da yok oldu gitti ne yazık" derken, bu sene, başarılı bir hamle ile, zümrütü anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğdu.

Baylan'ı babasından devralan Bay Harry Lenas, kendisinden sonra da adının yaşaması umuduyla Baylan'ı Altınmarka'ya devretmiş. Böylelikle ilk "modernize" Baylan şubesi Bebek'te açıldı.


Eski Baylan'ın hatırasına saygı duyulmadığını düşünen var, Kup griye'nin 18TL olmasından şikayet eden var, Bebek'e yakışmamış diyen var.

Bir de ben varım. İlk olarak onyedi yaşımda tattığım lezzeti yeniden bulmanın keyfini yaşayan; herşeyin, insanların bile değişken olduğu şu yaşamda bazı şeylerin aynı kalabilmesi için gösterilen çabaya saygı duyan ben.

Hele Markiz'in bugünkü acıklı halini gördükçe daha da saygı duyuyorum Baylan için sarfedilen çabaya.


Elbette eski Baylan gibi aşıkların gizli gizli buluşabilecekleri, şairlerin saatlerini geçirebilecekleri bir mekan değil Bebek'teki Baylan. Ama yine güzel, zarif, lezzetli.

Baylan Pastanesi, Cumhuriyetle ve annanem Leyla ile aynı yaşta: Cumhuriyet'ten daha az yıpranmış ve en az Leyla kadar yenilikçi.

Bayan Bal Şeker

22/09/2010

20 Eylül 2010 Pazartesi

Bay Afiyet ve Bayan Bal Şeker 2 yaşında!









.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Cihangir'de şöhret olmak

Bu satırları, ben ve midemdeki ağrı beraber yazıyoruz. Akşam yemeği için, geçtiğimiz aralık ayında Cihangir Caddesi’nde açılan ve kısa zamanda çok meşhur olan Fol’e gittim.


Memnun muyum? Hayır. Midemdeki bu ağrı olmadan da yapardım. Pişman mıyım? Hayır. Bloga yazacak bir yazım oldu.

Aslında içimden makarna yemek geliyordu. Internette Jamie Oliver’ın enfes bir kuşkomaz ve bacon ile papardelle yapmasını seyretmiş, kendimi onun hayaline kaptırarak sokağa çıkmıştım. Fakat menüsünde italyanca isimleri yanlış yazan lokantaların, isimleri yanlış yazdıkları yemeklerinin lezzetine güvenmem. Dolayısıyla Fol'de makarna ısmarlamadım.


Fol’ün "artisan" hamburger yaptığı iddia edildiğinden, en lezzetli yemeğin o olacağı düşüncesiyle Akdeniz burger ısmarladım. Tahta üzerinde görkemli bir hamburger çıktı karşıma.



Köftenin üstüne patlıcan, kırmızı biber biber, soğan ve domatesle yapılmış bir sos konmuş. Aynı sostan küçük bir tabak içinde tahtanın kenarına da konmuş. Hatta patlıcan, kırmızı biber ve soğan yemeye doyamayacağınızı düşünmüş olacaklar ki, sostaki patlıcan, kırmızı biber biber ve soğan ızgara dilim olarak hamburgerin içine de konmuş.

Ciabatta ekmeği güzeldi, ama hamburgere yakışmamıştı. Sert, soğuk ve hamburgerin geri kalanından tamamen bağımsız bir havası vardı. Hamburgerin eti ise şu satırları yazarken bile hala benimle. Çok mu yağlıydı? Çok mu yağsızdı? Ben mi şımardım, bilmiyorum ki?


Parmak patateslerin hakkını vermeliyim. Mükemmel kızartılmışlardı, ama patateslerin başarısı geçer not vermeye yeter mi? sanmıyorum. Müttefikleri yendildiği için, onlar da yenik sayılırlar bence.

Şu aralar Cihangir öyle bir muhit ki; salyangoz sat, iş yapar. Fol de biraz konumunun daynılmaz cazibesinden faydalanarak meşhur olmuş gibime geldi. Niyet iyi, ama daha çok çalışmak lazım değil mi gerçekten iyi bir lokanta olmak için?

Bayan Bal Şeker
13/09/2010

Not: Siz de benim gibi hala Cihangir'de yolunu bulamayanlardansanız diye Fol'ün telefonunu veriyorum 0212-2440048. Lokantanın internet sitesini ise bulamadım.

10 Eylül 2010 Cuma

Meşhur Edirne'nin meşhur ciğercisi Mustafa Usta

Bayan Bal Şeker şakur şukur yeniden yazmaya başladı. Siz nedenine kıskançlık deyin, ben mevsimsel. Sonuçta baktım olacak gibi değil, ben de yeniden gezmeye, yemeye ve doğal olarak yazmaya başladım. İlk yazım son gittigim yer olsun: Sizlere Edirne seyahatimde yediğim çıtır çıtır, kokusu üstünde ciğeri anlatayım.


Meşhur Edirne Ciğercisi Edirne'de Alipaşa Çarşısı’nın ortakapısının orada. Lokantanın sahibi Mustafa Usta mesleği babasından öğrenmiş. Şimdi de oğlu ile beraber işletiyor dükkanını. Saçlarını gercekten bu işte ağartmış.

Mustafa Usta bir komutan edası ile önünde ayakta durdugu ciğer pişirme tezgahında, mükemmel incelikte kesilmiş ciğerleri, tertemiz bir yağ ile, büyük bir rahatlik ve özenle, tam cıtır cıtır pişirdi. Kendisini cok tebrik ederim!



Önümüze konan piyaz, ciğer ve kurutulmuş biber üçlemesini silip süpürmem fazla zaman almadı. Çok tereddüt etmeden ikinci porsiyonu da istemiş bulundum. Görünüşü, kokusu ve tadı bu kadar güzel bir ciğer hiç yememiştim. Bu ne arnavut ciğeri, ne de yaprak ciğer! Bu başka birşey!

Istanbul’da her yerde açılan yok tarihi edirne cigercisi, yok uzun uzun köprülü edirne cigercisi gibi, istanbulluları fiyat ve tat olarak aldatan yerleri esefle kınadım.


Eminim Edirne’deki diğer ciğerciler de iyidir, ama benim yolum Mustafa Usta'nınkine düştü ve çok memnun kaldım. Öyle otantik görünüşlü filan değil, bildiğiniz temiz, düzgün esnaf lokantası! Fakat ciğerin alasını yiyebileceğinize şüphe yok!


Bay Afiyet çıktı yola,
Vardı Edirne’de Mustafa Usta'ya
Bir ciğer tutturdu,
İstanbul'u unuttu.

Bay Afiyet
10/09/2010

5 Eylül 2010 Pazar

Neden saçların beyazlanmış arkadaş?

Arnavutköy'ün orta yerinde bir meyhane var. Hakkında yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Popüler olsun, kendini yenilesin, büyüsün istemiyorum. Olduğu gibi kalsın, hiç değişmesin.
Fakat güzellikleri paylaşmadan da olmaz ki. O yüzden buyrun, yazıyorum.


Lokantanın adı İskele Livar Balık Evi.
Kapısı, Arnavutköy'ün orta yerindeki küçük parkın orada. Boğaz'a doğru bakarken sol tarafta bulunan ince uzun bina.

Dört kat dimdik merdivenleri yılmadan çıkmak gerekiyor. Gecenin sonunda ise, ne kadar içilirse içilsin, o merdivenleri inebilecek kadar ayık olmak gerekiyor, çünkü ne küfe, ne küfeci o dar mekana sığamaz.

Nefes nefese tüm merdivenleri çıktığınızda, ancak dört masanın sığabildiği ufak bir terasa ulaşıyorsunuz.
Şehrin orta yerine saklanmış bir gemi güvertesi sanki!

Sahnede ise nefes kesen Boğaz, zarif Arnavutköy İskelesi ve fingirdeyen renkleriyle köprü.

Tüm mezeler gayet güzel, çiroz ise pek güzel! Ne zaman gitsem, ne yesek, ne kadar içsek, iki kişi iki basamaklı sayılardan fazla ödemiyoruz.

Garsonlar pervane gibi dolanıyorlar etrafınızda. Aynı zamanda saygıyla servis yapıp, sessizce bırakıyorlar sizi, gönlünüzce efkarlanasınız diye.

Arka planda Dedem'den bana yadigar şarkılar çalıyor: "Neden saçların beyazlanmış arkadaş, sana da benim gibi çektiren mi var?"



Livar, balıkların canlı kalmaları için kullanılan, onları denizden ayıran tel havuzmuş.

Livar lokantası da insanın canlı kalması için onu dünyanın geri kalanından geçici olarak rakı ve muhabbet ile ayıran mekan olarak tanımlanabilir.


Bayan Bal Şeker
05/09/2010


Not: hani belki fındık kabuğu güvertede oturmayı garanti etmek isterseniz, telefon (0212) 2657772

20 Ağustos 2010 Cuma

Delicatessen A.Ş.

Istanbul, lezzetli yemek yiyebileceğiniz pek çok mekan barındıran bir şehir. Sadece lokantalarda değil, sokak köşelerinde bile karnınızı krallara layık bir şekilde doyurabilir, parmaklarınızı yalarsınız. Bu şehirde yemek konusunda rekabet çok. Dolayısıyla "iyi"nin de ötesine geçmek, başka birşeyler yakalamak gerekiyor.

Ne zamandır Nişantaşı'nda, Mim Kemal Öke caddesinde açılmış olan Delicatessen adlı ticarethaneden bahsetmek istiyordum, bir türlü elim varmıyordu. İşte şimdi bir cesaret yazıyorum:

Delicatessen'de yemekler lezzetli, dekorasyon havalı, piyasa yerinde.

Ama hayır! İki tartin, bir peynir tabağı bir şişe de ehven-i şer şarap 200 lira olmaz!



Burası nihayetinde bir cafe/deli. Kapısında valelerin karşıladığı, beyaz keten sofra örtülü, çakı gibi garsonların çalıştığı, daha ilk adımınızı attığınızda "pahalı olacağım" diye anons eden bir yer değil.

Hanımların alışveriş yaparken yorulduklarında oturup soluklandıkları, akşamları, klimasız Nişantaşı apartmanlarında bunalan çiftlerin "dışarda bir kadeh bişey içelim, ev çok sıcak" dedikleri bir cafe.



Dediğim gibi her şey, iyi, hoş, zevkli, cici, ama öte yandan oturmayan birşeyler olduğunu hissediyorsunuz. Herşey "satabilmek için" hazırlanmış bir mizansen. Bir film seti kurulmuş. Filmin konusu yemek, amacı para. Siz kendinizi başrol oyuncusu sanıyorsunuz, ama hemen farkediyorsunuz ki figüransınız. Bir samimiyetsizlik var ortamda.



Elbette hiçbir lokanta amme hizmeti yapmıyor. En sanatkar şefin bile lokanta açarken nihayetinde para kazanmayı planladığı aşikar.

Ama bizler de kaçın kur'ası olduk bu şehirde. Hem lezzetli yemek yemek istiyoruz, hem ambiyans güzel olsun istiyoruz, hem iyi servis olsun istiyoruz. Hem de ederinden fazla para vermek istemiyoruz. Evet annemiz güzel.

Delicatessen'e bir daha gider miyim?
Giderim; başkası ısmarlıyorsa.

Bayan Bal Şeker

22/08/2010

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Italya'da beşinci element

İtalya’yı görmeye karar veren pek çok kişi batmadan önce görmek kaygısıyla Venedik’e, olmazsa olmaz diye Roma’ya, Floransa’ya, ya da Prada sevdasına Milano’ya gider.

Oysa nasıl ülkemize gelen bir turistin İstanbul, Efes ve Kapadokya’yı görmesi bizleri tanımasına yetmiyecegi gibi, İtalya’yı anlayabilmek için de bu dört, beş meşhur şehirin dışına çıkmak lazım.


Bologna’nın güneyinde, Floransa’nın kuzeyinde yer alan, Italyanlar’ın bile unuttuğu küçücük bir kasaba olan Modigliana’ya gittim. Modigliana nüfusu 4500 civarında olan küçük bir kasaba. Her yerde kiwi ağaçları ve üzüm bağları var.

Fakat biliyorsunuz bu blogda “gezdiklerimiz gördüklerimiz bize kalsın, biz size yediklerimizden, içtiklerimizden bahsedelim” diyoruz. O nedenle size Modigliana’nın en güzel lokantasından bahsetmek ve sizi İtalya’yı keşfetmek için anayoldan sapmaya teşvik etmek istiyorum.



Il Borghetto di Brola pansiyon ve lokanta olarak işletilmeye başlanmış eski bir çiflik evi. Pansiyonun sahipleri avukat bir çift. Burayı ilk alıp, renove etmeye başladıklarında, kendileri için bir emeklilik projesi olarak hayal etmişler. Avukatlığı bir türlü bırakamamışlar ama Borghetto di Brola da bu esnada dört dörtlük işlemeye balşlamış. Böylelikle bırakın emekliliği, gece gündüz çalışır olmuşlar.

Borghetto di Brola’ya varır varmaz, bizi sofraya buyur ettiler. Enfes bir manzara karşısında, şarküteri ve peynir tabağını silip süpürürken bir yandan da, pansiyonu çevreleyen arazide yetiştirdikleri üzümlerden yaptıkları şaraplarını tattık.

Frasole, Fracielo, Fravento, Frabosco diye adlandırdıkları dört farklı şarabı tadarken (güneş, gökyüzü, rüzgar, orman) bir süre sonra beşinci elementin de damağınız olduğunu hissetmeye başladık.


Akşam yemeğinde hayatımda yedigim en guzel “tagliata” lardan birini yedim (ince dilimlenmiş, ızgara dana et). Yerken aldığım zevkten dolayı, kendimden geçmişim blogu filan unutmuşum, fotoğraf çekemedim.

Öğle yemeğinden sonra, temizlenip akşam yemeği için hazırlanmış mutfağa daldım. Sanırsınız ki yeni bir mutfak, daha içinde su bile kaynatılmamış!


Odalar, pratik, elegan ve rahat; lokanta havadar ve rahat. Yemekler çok leziz, şaraplar enfes! Ayaklarınızı dibinde küçük Modigliana şehri, etrafta üzüm bağları: Italya’yı gerçekten tanımaya başladığınız noktadasınız.


Bologna ya THY ile 1 saat 45 dakikada uçuluyor. Araba kiralayarak 1 saat içinde kendinizi bu cennet yerde bulabilirsiniz. Yiyin için, bağlarda gezinin. Beşinci element olun. Sıkıldınız mı, ver elini deniz, sıkıldınız mı, ver elini Bologna, o da mı bitti, artık İstanbul’a dönün.

Mutlu tatiller

Bay Afiyet

14/8/2010

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Az, öz, temiz, leziz

Hatta zarif ve mütevazi de!

Karaköy'de, Kemankeş Sokak'ta üç ay önce açılan Maya adlı lokantayı tanımlamak için böyle bir sürü Z'li sıfatlar kullanmak geliyor içimden.

Uzayan baharda dalgalanan ruhunuzu demlendirmeniz için önerdiğimiz Karaköy Lokantası'nın hemen yanında bulunuyor Maya.

"Kızınız Defne'yi, Oğlumuz İskorpit'e" adlı yemek kitabını duymuş muydunuz?

O kitabın yazarı Didem Şenol lokantanın sahibi. Kendisi menüyü hazırlıyor ve bizzat mutfağa giriyor. O tarihte tezgahlarda ne varsa o pişiyor Maya'da. En taze ürünler, mümkün olan en yalın şekliyle hazırlanıp, sunuluyor.

Fırında kırmızı soğanlı, kaparili çipura yedim, çok keyifliydi.

Aklım ise salatalıklı yoğurt soslu mücverde kaldı.



Herşey iyiydi, hoştu, olması gerektiği gibiydi. Ta ki tatlıya kadar. Tatlıda olan oldu, ipler koptu.



Güllü dondurmadan bir kaşık aldığım zaman ne olduğumu şaşırdım! O ne lezzet! Sonra hızımı alamayarak kağıt helva arasında çilek soslu vanilyalı dondurmayı da denedim. Bizim masadan tatlılar için yapılan tezahürat duyulmuş olacak ki, Didem Hanım bir de panna cotta'yı tatmamız için ikram etti. Nasıl lezzetliydi, anlatamam! (Oysa benim burada işim lezzetleri anlatmak)

Sonra öğrendim ki, lezzetin sırrı kullanılan sütteymiş: Aysun Hanım'ın sütü.

Süt inek sütü, merak etmeyin. Aysun Hanım ise bu olaya baş koymuş bir hayvançifliği sahibi.

İstanbul ve civarında yaşayan ve böyle yiyip içmeye devam edilirse sonumuzun hayırlı olmayacağı endişesini taşıyan kişilere ve Maya gibi, iyi yemek yapmanın iyi malzeme kullanmaktan geçtiğini bilen işletmelere süt tedarik ediyor.


Galiba lezzetli yemek yapmanın iki püf noktası var:
Yemeğe gösterilen özen ve o yemeği yiyecek insana duyulan saygı.

İskorpit'in annesi/Defne'nin kayınvalidesi bunların ikisini de yakalamış görünüyor ve Maya'da neticeyi bizlere tevazuyla sunuyor.

Bayan Bal Şeker

06/08/2010
Related Posts with Thumbnails