25 Temmuz 2010 Pazar

Yalova Pazarı

Yalova'da bir pazar kuruluyor cumartesi günleri. Hiç gittiniz mi? Hemen deniz otobüsleri iskelesinden çıkar çıkmaz sağ tarafta, marinanın tam karşısında, yaklaşık beşyüz metrekareye yayılmış bir karnaval!

Utangaç armutların,

canavar biberlerin,

hülyalı üzümlerin pazarı.

Benim en büyük zevklerimden biri bu pazarı gezmek. Etraftaki renkler, kokular, tazelik, bolluk beni heyecanlandırıyor. Zaman içinde tezgahlardaki renklerin değişmesi, insana çarkın döndüğü hissini veriyor.

Civar köylerdeki kadınlar bahçelerinde ne ot bitiyorsa hepsini toparlayıp, getirip satıyorlar 1 liraya. Radika, ebegümeci, cipes...
"bunu nasıl pişireceğim?" diye sorduğunuzda hepsine verilen cevap aynı: "tencerede soğanı az bir kavur, sonra bunları at içine"


Benim gibi zibidi İstanbullular elinde fotoğraf makinaları ile pazara gelip, otun, meyvanın fotoğrafını çekince hayrete düşüyorlar.

Hele adamcağızın biri kabakların üzerinde sarı sarı kabak çiçeklerini görmekten duyduğum heyecanı haliyle hiç anlamadı. Aslında haklı tabi; kabağın üzerinde kabak çiçeği olmasından daha olağan ne olabilir?


Herşey her derde deva! Kimi karaciğeri güçlendiriyor, kimi başka şeyi(!) Dilleri ve kalemleri döndüğü kadar yazıyorlar etiketlerin üstüne. İnanan satın alıyor. Herşeye oldukça şüphe ile yaklaşan bendeniz bile, kudret narını satın alıp, deneyip, sonra dehşet bir tad ile karşılaşınca buzdolabının en ücra köşesine terk ettiğimi söyleyebilirim.



Yalova pazarı görülmeye değer! Cumartesi sabah erkenden feribota atlayıp, buraya gelirseniz, fotoğraf makinanızı rengarek kareler ile, arabanızın bagajını ise şahane otlarla ve meyvalarla doldurabilirsiniz.

Epeydir yazamadım. Bay Afiyet te "ne o? bırakıyorsun galiba yazmayı? Blogun adını Bay Afiyet olarak değiştireyim bari" diye bana takılmaya başlamıştı.

Yok efendim, yok. Buradayım, yazıyorum. Gönlümce..

Bayan Bal Şeker
31/07/2010

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Earth, nam-ı diğer Yerküre

Kabul etmek lazım ki 21. yüzyıl ekolojik ve ekonomik olaylar ile anılacak. Doğa ve çevre başrolde, para ve kriz yardımcı rollerde bir senaryo izleyeceğiz gibi gözüküyor. Bu kaçınılmaz akımın ivmesinden faydalanarak Earth Cafe adlı bir konsept yaratılmış.

Bayrampaşa’daki Forum adlı alışverişmerkezinin içinde (ama aslında dışında), Turkuazoo gibi garip bir ismi olan akvaryumun yanında (turkuaz renkli hayvanat bahçesi?), İkea’nın komşusu çok güzel döşenmiş bir café/bar(!)/restaurant burası. Etraf loş ve havalı gözüküyor. Menüdeki yemeklerde izine rastlamadımsa da, lokantanın dekorasyonunda "yaşadığın gezegenin farkında mısın ey yolcu" tarzı hakim.

Yunan ortakları ve Yunanistan’da kardeşleri olan bu lokanta ödevini iyi yapmış ve İstanbul dersine iyi hazırlanmş. Ancak bir noktayı unutmuş:

Amerikan Bar tarzında döşenmiş çok hoş bir ‘demlenme’ mekanı görünümündeki bu yer için belediyelim, devletlüm, kadım, müftüm, imamım herneyimse o kurum veya kişi, içki iznini önce vermiş, sonra geri almış. Böyle lüks ve güzel bir yerde içki servisi yok, limonata var!



İçki ruhsatları aniden ellerinden kayıp gidivermiş olacak ki, kendi limonata tariflerini yaratacak zaman da bulamamışlar. Hazır limonataya talim ediyorsunuz.

Insan içinden yuh diyor. Pes! Hani google’a, youtube’a yapılan yasaklama ne kadar abes ise, içki yasağı da bir o kadar abes ve zavallı bir girişim. Ben çok nadir içerim; hep şöförümdür. İçtiğimde de az içerim. İçenlere ise hiç karışmam. Ama bir konuyu anlamsız sebepler uydurarak, hatta kimi zaman sebep uydurma ihtiyacı dahi hissetmeden yasaklamak tam içler acısı. Bu lokantada içki içilmemesi için bir tane bile neden olamaz. Kanyon ne ise Forum da o, Istinye park ne ise Forum da o. Onlarda izin var, burada yok! Garip bir ülke vesselam Türkiyem. Belki onun için çok seviyorum, inadına.



Herneyse bu duygu dolu ve içkisiz düşüncelerimi bırakıp Earth Café’yi anlatmaya devam edeyim.

Geniş bir menü var. Yemekler italyan ağırlıklı (şarapsız olabildiği kadar). Açık ve çok şık bir mutfakta oldukça profesyonel görünümlü aşçılar çalışıyor. Yemeklerin tadı iyi ama ‘enfes’ degil. Fiyatlar ise makul sayılır.



Bruschetta kıtır ve lezzetliydi. Garsonumuz herkes gibi yanlış telaffuz ile ‘Bruşetta’ diye siparişi onayladı. (Vallahi bilmemek degil ögrenmemek ayıp. Bunun adı Bruschetta, söylenişi burusketta. Bilenler bilmeyenlere duyursun.)

Daha sonra yediğimiz risotto al mare ve papardelle con funghi ise gayet iyiydi.



Günün birinde, çocuğunuza akvaryum gezdirmek isterseniz, İkea’da dolaşıp, İsveçliler'in reçel soslu köftelerini değil de daha farklı bir yemek yemek isterseniz Earth Café 'yi tavsiye ederim. Keyifli bir ortamda, güzel yemek yersiniz. Bütün kötülüklerin anası olan içkiden de zoraki olarak uzak duracağınız için sağlıklı kalacak olmanız da cabası!


Bay Afiyet

21/07/2010

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Bir yaz günü rüyası

Güzel bir yaz günü, çocukları babaannelerine satmışken, yollara düştük ve kendimizi Dağ Restaurant’ta bulduk.


Istanbul’un en kuzeyinde, Jandarma kontrolünden geçerek, radyoda rusça ve bulgarca muzik dinliyerek, güzelim çam ağaçlarının arasından gezerek varılıyorDağ Restaurant’a. Uskumruköy’den sonra Gümüşdere’den evvel.

Boğaziçi Üniversitesi’nin kampüsünün sapağına on metre kala, sağ tarafta cennetten çıkma bir yer burası. Küçük bir süs havuzu, havuzda nilüferler, nilüferlerde böcekler.


Yakında buralardan üçüncü köprü ve bağlantı yolları geçecek ve bütün bunlar yok olacak. 512.000 ağaç kesecek zekiler. Itiraf edeyim ki ben öyle pek ekolojik kaygıları ön planda bir insan değilimdir. Olsa olsa teknolojik olabilirim. Benim için elma (apple) cebimdeki telefon, masamdaki bilgisayardır. Fakat böylesine güzel ve huzurlu bir yerde, bir de lezzetli yemek varsa, işte o zaman aslan kesilebilirim bu gidişata.


Dağ Restaurant köftesi ve patatesi ile meşhur. Köfte ızgarada pişiriliyor ve mükemmel bir tadı var. Patatesi el ile cok düzgün kesilmiş, yedikçe yiyor insan. Yanında taze domates biber ve soğandan yapılmış harika bir çoban salatası. Bir de buz gibi bir bira! Insanın baktıkça iştahı açılıyor, yedikçe mutlu oluyor. Herşey tam anlamıyla bir yaz günü rüyası gibi!


Motorsikletinize veya üstü açık arabanıza, veya atınıza, eşeğinize veya neyiniz varsa ona atlayın. Acele etmeden, dolaşa dolaşa Dağ’ı keşfe çıkın. Yiyin, için ve piknikçilerin akşam trafiğine kalmadan geri dönün. Karnınız doyduysa, sevdiğiniz de yanınızdaysa, siz de benim kadar mutlusunuzdur demek.

Gecikmeyin sakın! Biliyorsunuz, beş sene sonra buralardan otoban gececek, Dağ ne yazık ki yerlebir olacak.


Bay Afiyet
08/07/2010

Not: bulmakta zorlanırsanız telefonu (212) 203 03 10

Denizli'de lezzeti buldum!

Hayat yoğun! Günlük işler, aile, iş seyahatleri, bir de tennis, basket, misket derken yıllar hızla geçiyor. Bu keyifli koşuşturmanın içinde, ara sıra durup, kendimizi ödüllendirmemiz lazım. Benim için en iyi ödül güzel yemek yemek.

Geçen ayki iş seyahatlerimden birinde yolum Denizli’ye düştü. İş bir yana, yediğimden içtiğimden pek memnun kaldım!

Denizli’de o gün tanıştığım ve tanışır tanışmaz beraber kahvaltı ettiğimiz yeni dostlarımla, iki saat sonra da öğle yemeğine gittik. Yeniden yapılanma geçiren Denizli’nin arka sokaklarında, toz duman arasında, yanyana bir sürü küçük kebap dükkanı var. Bunlardan Enver Kebab'a girdik. Giriş katında bir odun fırını var, üskatta ise “aile salonu”, BalŞeker’in en sevdiği konsept.


Enver Kebab’ta hayatımda yediğim en güzel etlerden birini yedim. Buraya öncelikle, aç gitmenizi öneririm: yemekler büyük bir tepside ortaya geliyor. En hızlı yiyen en çok yiyor. Benimle beraber sofraya oturanlar, pek doyamamış olabilirler.

Ikinci olarak, yemekten önce ellerinizi iyicene yıkayıp sokağın kirinden pasından arınmanızı tavsiye ederim, çünkü burada çatal bıçak yok. Sıcak ve yağlı lavaş ekmeğini koparıp, içine kuzu eti koyup afiyetle yiyiyorsunuz. Bir et ancak bu kadar lezzetli olabilir! Baharatsız, marine edilmeden. Bir yandan da taze domates ve sivri biberi götürüyorsunuz.


Enver Kebab’taki lezzet uzun zaman damağımdan silinmeyecek gibi. Umarım sizin de yolunuz bir Denizli’ye düştüğünde, bu yazıyı hatırlar, onca kebabçının arasından Enver Kebab’ı bulursunuz ve dostlarla birlikte lezzete yumulur, karnınızı bir güzel doyurursunuz.


Bay Afiyet
03/07/2010
Related Posts with Thumbnails