19 Mayıs 2009 Salı

Her talep kendi ar(sı)zını yaratır

Kanyon Alışveriş Merkezi'ndeki House Cafe'ye daha önceden birkaç kere gitmiş, özellikle servisten hiç memnun kalmamıştım. Ama yine de House Cafe'dir, her zaman bir şans daha hak eder düşüncesiyle geçtiğimiz hafta, öğle vakti, Hollandalı bir misafirimle tekrar gittim ve ne yazık ki pişman oldum.
Önce, dışarıdaki sandalye adetlerini arttırdıklarını görünce sevindim. Herhalde servis düzelmiş olmalı diye düşündüm iyimserlikle. 
Oysa sandalye sayısındaki artış,  mekanın kırgın müdavimlerinin, düzelen servis nedeniyle House Cafe ile tekrar barışmalarından dolayı değilmiş. Meğerse, Kanyon House Cafe sigara içilebilen lokanta halini almış olması nedeniyle daha popüler olmuş. Alışveriş merkezinin içerisinde, lokantanın dışında sigara içilmesine  müsade edilmiş. Tüm o "dumansız hava sahası", "havanı koru" teraneleri buraya kadarmış. Kulpları bulduk, yerli yerine taktık anlaşılan. Hayret ki, neredeyse bir sene sürdü bu istisnayı yaratmak. 
Dışarda servis yapan sadece bir garson bir de komi vardı. Hamburgeri sipariş verirken, köftenin orta derecede pişmesini istediğimi belirttim, fakat garson bunun mümkün olmadığını, sadece iyi pişirebileceklerin söyledi. Ya sabır diyerek iyi pişmiş hamburgerlerimizi beklemeye koyulduk. Bir ömür sonra masamıza teşrif eden hamburgerlerle beraber mayonez, ketçap ve hardal talep ettik, ama elde edemedik. Garsonu yakalayıp birşey söylemek o kadar zordu ki, kaprislerimize bir son verip, hamburgerleri ketçapsız yemeye ve bir an önce hesabı istemeye razı olduk. 
Hesabın gelmesi 10 dakika sürdü, para üstünün teslimi ikinci bir 10 dakika.  Fiş isteyince, garson "o zaman beklemem gerektiğini, kasanın çok dolu olduğunu" söyledi. Kalkıp bizzat kasaya gidince, hemen fişi aldık ve bir daha oldukça uzun bir süre gitmemek üzere oradan ayrıldık.
Eğer bu kadar müşteriye öğle yemeği yetiştiremeyeceklerse, niye masa adedini arttırıyorlar? Belli ki ne garsonlar, ne kasa, ne de mutfak bu işin altından kalkamıyor. İki kuruş fazla kazanılacak diye, kaliteden taviz vermek; etrafta bu kadar rakip varken, bu kadar umarsız davranmak, neredeyse oturmuş bir müssese olan House Cafe'ye hiç yakışmıyor. 

Bay Afiyet
19/5/2009



7 Mayıs 2009 Perşembe

Kağıttan Ay

O gün A noktasındaki bendeniz ile, B noktasındaki Bay Afiyet arasındaki en yakın noktada bulunan lokanta olduğu için, aylık "Bay Afiyet ve Bayan BalŞeker piyangosu" Etiler Akmerkez'in kuyruğundaki Paper Moon'a çıktı.
 Öğle saatlerinde Polat Alemdar kostümlü beylerin özellikle rağbet ettiği bu restaurant, açıldığı günden beri popülerliğini kaybetmedi. Bu popülerliğin nedeninin çabuk, düzgün, standart iş yemeği ambiyansı olduğunu sanıyorum. Bunun haricinde, peşine düşülecek bir lezzet tadamadım: 
Somon ızgara, kıtır bir kabuğun altına saklanmış, havuçlu, domatesli bir mevsim salatası eşliğinde geldi. Balık az pişmelidir. Yumuşak olmalı, kendi haline bırakılmalıdır. Nasıl olsa balığı pişirerek öldüremezsiniz, ancak üzerine tatlı yenince ölür balık. Bu somon ise, balıklığını unutmuş, mevsim salatasının yanına yatmış bonfile taklidi yapıyordu.
Ossobuco lezzetliydi, fakat o da yanındaki risottoyu sırtında taşıyordu.
Sezar'ın hakkını Sezar'a bırakayım, Bay Afiyet'in yediği spaghetti alle vongole, şayet yemekler arasında çan eğrisi uygularsak  iyi not alırdı. Fakat ödediğimiz hesaba göre içimden çan eğrisi yapmak hiç gelmiyor. 
Ortaokul sınavlarına hazırlandığım dönemde, cuma akşamları televizyonda Kağıttan Bebekler ("Paper Dolls") adlı bir dizi oynardı. Ben de sadakatle seyrederdim. Bir cumartesi sabahı sınava hazırlık kursuna gitmek için hazırlanmaya çalışıyordum. Fakat çantam hazır değildi, kitabımı bulamıyordum, babam beni kursa götürmek üzere çoktan arabaya binmişti ve kornaya basıyordu. Ben kitabımı bulmak için odamda dört dönerken, annem odama girip açtı ağzını yumdu gözünü; "Bu böyle gitmez! Eğer o dizideki kızlar gibi kağıttan bebek olmak istiyorsan böyle devam et! İstersen otur hergün televizyon seyret! Yok eğer kağıttan bebek olmak istemiyorum diyorsan da, o zaman bu dizi artık seyredilmeyecek, cuma geceleri erkenden yatılacak, bu çanta akşamdan hazırlanacak, ödevler eksiksiz yapılacak ve adam gibi çalışılacak!" 
dedi bir hışımla. O dizideki kızlar gibi olmaya zaten endamım müsait değildi. Ama kunduza yavrusu güzel görünür misali, annem bunun farkında değildi herhalde.  Her ne ise, o gün bugündür, kağıttan dizileri zevkle seyretmekten vazgeçmediysem de, annemden aldığım ivme ile çalışıyorum; çalışıyorum ki üçüncü boyutum olsun. Paper Moon'un da üçüncü boyutu için daha çok çalışması lazım. Ama öte yandan iki boyutlu haliyle de bize kendini satıyorsa, niye fazlası için çabalasın, değil mi?

Bayan Bal Şeker
7/5/2009
Related Posts with Thumbnails