31 Aralık 2011 Cumartesi

Hadi bakalım, bu da bitti!

Nasıl bir yıldı?
Güzel yemekler yediniz mi?
Krallara layık kahvaltılar edip, enfes tatlılar tattınız mı?
Dostlarınıza yemek pişirdiniz mi?
Kilo aldınız mı?
Pişman mısınız?
1 Ocak'ta rejime başlıyor musunuz?

Biz gezmeye, yemeye ve yazmaya devam edeceğiz.

Çıtır çıtır, altın sarısı, mMmm bir yeni yıl dileriz!



Bay Afiyet ve Bayan BalŞeker

31/12/2011

24 Aralık 2011 Cumartesi

Datlı Datlım

Cihangir'de datlı bir yer açıldı: Datlı Maya. Firuzağa Camii'ne sol taraftan bakar seyreder konumda. Cihangir'in eski ekmek fırınının mahallenin yeni yüzüne uyarlanmış hali.

Bir maydanoz çorbası içtim; bayıldım! Bir tepsi kebabı yedim ki, of!


Arnavutköy'ün eski starı olan Abracadabra'nın sahipleri açmışlar. Dillerini yakan alkol ruhsatını bu defa boşvermişler, sadece yemeğe konsantre olmuşlar. İyi de etmişler! Yemeğin hazırlanmasını beklerken benim gibi, bilgisayarlarını açan bloggerlara kaşlarını kaldırarak baksalar da, biliyorum niyetleri iyi.

İki katlı fındık kabuğu kadar bir mekanları var Cihangir'de. İçi lezzet dolu, keyif dolu. Samimi bir ortam.

Ben hep gidip yiyorum. Canım istemiyor mu o enfes kebabın yanında bir duble içmek? İstiyor elbette. Ama ne yapalım. Firuzağa Camii'nin tuvaletleriyle dizdize gözgöze olmanın bedeli bu olsa gerek.

Deneyin, pişman olmazsınız.

Bayan BalŞeker
24/11/2011

10 Aralık 2011 Cumartesi

Florya'da Emirgan

Alışkanlıkları olan milletiz. Tutturduk mu tutturuyoruz. Örneğin İstanbul’un heryerinde Etiler Marmaris Büfe vardır. Taksim'de de, Bağdat Caddesi’nde de “Etiler” “Marmaris” Büfe! Bunun gibi Kemerburgaz'da Boğaziçi Kardeşler Kuruyemiş, Etiler’de Adana Yüzevler Kebabpçısı ve şimdi de son olarak Florya’da “Emirgan Sütiş”!



Sonbaharın ilk gunlerinde çocuklarımı Florya’da bulunan, onların küçük dünyalarının büyük tabiri ile “dünyanın ilk ve ennn büyük ve muhteşem akvaryumunu” ziyarete götürdüm. Oradan çıkınca da, akvaryumun hemen içinde yer alan Emirgan Sütiş’e gittik. Lokantanın muhteşem bir manzarası var. Karşınızda uçsuz bucaksız görünen, sakin taklidi yapan gri- mavi bir deniz. Gökyüzü nerde bitiyor, deniz nerede başlıyor belli değil. Tam bu rüya gibi görüntüye dalmışken ufukta bir uçak beliriyor. Siz “AAa uçak!” deyinceye kadar tam tepenizden geçip, iniyor.


Manzara güzel ve romantik, fiyatlar malum Sütiş fiyatları. Lokantanın içi de oldukça zevkli dekore edilmiş. Oryantal muhallebici havasından kurtulmuş.



Bayan BalŞeker geçenlerde uçağını kaçırdı. Süngüsü düşmüş bir şekilde beni arayınca hemen bir arabaya atlayıp Florya’daki Emirgan Sütiş’e gitmesini söyledim:
Manzarayı uzuun uzun seyredip bir sakinleşsin diye…
Uçağı kaçırdığı için kendisine kızmayı bıraksın diye…
Kaymaklı ekmek kadayıfını götürüp şişmanlasın diye…

Bay Afiyet
24/11/2011

26 Kasım 2011 Cumartesi

İyi ki İoki!

İstanbul’da güzel yemek yenilebilen ve insanı mutlu eden yerlere bir tane daha eklenmiş! İoki bir sushi, thai, çin lokantası. İstinye Park’ın yanından İstinye’ye doğru inildiğinde, Futbol Federasyonu’nun bulunduğu meydanda, sağ kola saklanmış İoki.

Bilirsiniz, İstanbul’da sushi lükstür, altına endeksli fiyatlarla satılır. Burası öyle değil. Ayrıca, devşirme döner ustalarıyla bu işin üstesinden gelebileceğini sanan lokantalarda, ne yazık ki görüntü var lezzet yoktur. Aslında ben de iyi makarna ve pizza yaparim. Fakat İtalyan arkadaşlarım benim yaptığım pizzaya burun kıvırırlar. Var demek ki insanın elinin hamurunda birşey. Sushi de bir Japon yapınca daha başarılı oluyor.


Baş aşçı Bay Oki tahminen 70 yaşını geçmiş. Çok özel bir adama benziyor; müthiş bir huzur ve sabırla karşınızda sushileri hazırlıyor. Kendisinin yarattığı tornado adlı sushi bugüne kadar yediğim en orjinal ve lezzetli sushi! Rendelenmis ve kızartılmış patates ile yuvarlanmış bu sushiler çok başarılı.


Bayan Bal Şeker’i de götürdüm geçen gün öğle yemeğine. Lezzetten duramadı, sonar bana kızdı onu bu kadar çok yedirdim diye.


Sizlere Bayan Bal Şeker’in boyuna posuna bakmadan üstesinden gelebileceğini sandığı, şöyle bir kombinasyon tavsiye edebilirim:

Miso çorbası, sebze tempura, dragon roll ve tornado 1-2 karışımından isteyin.

Memnun kalmazsanız yazın bana. Memnun kalırsanız, yine bana yazabilirsiniz, “İyi ki İoki” demek için.


Bay Afiyet
25/11/2011

9 Kasım 2011 Çarşamba

A'dan Z'ye İtalya: Eataly!

Eataly, NewYork'ta 5 ve 23. caddeler üzerinde yer alan, bir İtalyan mutfağı krallığı! İtalya'nın benim! dediği ne varsa ; pasta, pizza, pesto, bresaola, prosciutto, parmigiano aklınıza ne gelirse, burada en kalitelisi satılıyor, aynı zamanda afiyetle yemeniz için önünüzde pişiriliyor.



Sadece yemek değil İtalya'nın neredeyse 60 yıldır çok büyük bir başarıyla tüm dünyaya pazarlanan imajını da satıyorlar. Greta Garbo, Sophia Lauren, Marcello Mastroiani fotoğrafları ve bir takım dolce vita enstantaneleri bu kocaman dükkanın her yerinde asılı.


Bir müze gezer gibi, ağzınız açık, şaşkınlıkla geziyorsunuz koridorlarını. Ne alacağınızı, ne yiyeceğinizi şaşırıyorsunuz. Tam lasagna'ya karar vermişken, acaba bir şarküteri tabağı mı söyleseydim derken buluyorsunuz kendinizi.


Yediğim herşey çok lezzetliydi. Satın aldığım sosları, makarnaları henüz pişirmedim, ama hayal kırıklığına uğramayacağıma eminim. NY'taki herşey gibi burası da el yakıyor. Ama görmeye değer. Tutun kendinizi, almayın dilerseniz, ama bir kapısından girip diğer kapısından çıkın.


Eataly'nin kapısından girdiğiniz anda müthiş bir pazarlama hareketinin öznesi haline geliyorsunuz: İtalya size pazarlanıyor!



Acaba Turkeat açılsa nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alamadım: Duvarlarda Türkan Şoray, Ekrem Bora resimleri? Baklava börek köşesi, Osmanlı mutfağı köşesi, Kebap bölümü? Raflarda rize çayı, lokum, izmir tulumu?


Simit kadar şahane bir lezzeti bile dünyaya yeterince tanıtamayıp, insanları bagel kemirmeye mecbur bırakmışken, pek ümit görmedim bu bir saniyelik hayalimde. Ne dersiniz?

Bayan BalŞeker
11/11/2011

23 Ekim 2011 Pazar

Zarureten ehl-i keyif olduk

Ne güzel bir hobimiz var! Ye, iç, gez, tat ve yaz! Güzel bir yerde lezzetli bir yemek yemenin ve bunu da sevdiklerinle paylaşıyor olmanın karşılığı herhalde mutluluktur. Işte bu mutlu anlardan birini yakın zamanda Antalya'da yaşadım.

Plansızca gelişen Antalya’nın eski bir sayfiye yeri olan Lara’da, birbiri ardına açılan alışveriş merkezleri ve İstanbul menşeili popüler lokantalarının arasında has Antalyalılar tarafından işletilen şahsına münhasır guzel bir lokanta keşfettim: Zaruri!

Zaruri Lara’da, Barınaklar Bulvarı'na çıkan ara sokakların birinde yer alan “avangart lakin mütevazi” bir meyhane. Bir apatmanın giriş katında bulunuyor, ama sevimli, rahat, güzel.

Lokantanın sahipleri Zaruri’yi “fevkaladenin de fevkinde içkili” “kendi halinde, küçük bir lokanta” olarak tanımlıyorlar. “İkindi vakti açılır, vakitlice kapanır... pazarları ikinci bir emre kadar kapalıdır... 
müzik cansızdır... caz yapılmaz, caz çalınır...
deniz manzarası şimdilik yoktur...
iddialı değil ısrarcı bir müessesedir...” diye tanımlıyorlar.

Menüleri meze ağırlıklı; herşey özenle tasarlanmış, hazırlanmış ve sunulmuş. Ama bu lokantada öne çıkan yemeklerden çok, işletme sahipleri: Iki ortak, ikisi de birbirinden matrak! İkisi de çok zeki ve hoş sohbet. Bütün gece masalar arasında dolaşıp, sohbet eden bu ikili, kendi tabirleri ile, biri sonradan gurme, diğeri ise aslında nörolog ama fakat artık degil.


Antalya’lıysanız veya bir aile tatili veya kongre için yolunuz Antalya’ya düştüğünde, lütfen beş yıldızlı ultra lüks otelinizden dışarı çıkın ve bir akşam yemeğinizi gidip Zaruri’de yiyin. Sohbetin samimiyetinden, mezelerin lezzetinden insan ehli keyif oluyor: Zarureten!

Bay Afiyet
23/10/2011

Not: Genelde meyhaneleri Bayan Bal Şeker yazar. Ama bu sefer bana niyet, bana afiyet oldu. Eee, Antalya benim!

25 Eylül 2011 Pazar

Bay Afiyet ve Bayan Bal Şeker 3 yaşında

Kızarmış tavuk, pilav, tereyağ

Aşağı yukarı 20 yıldır Antalya'ya giderim ve kayınvalidemin enfes yemeklerinden fırsat buldukça, şehirdeki yemek yerlerini keşfetmeye çalışırım. Fakat 1954'te kurulmuş olup ta benim gozumden 1995'ten beri saklanan Parlak adlı lokantayı keşfetmem ancak bu sene oldu.



Antalya'nın göbeğinde, kargaşanın tam ortasında, 'ayıp' diye etek giydirilmiş Attalos heykelinin arkasındaki sokakta, soldaki pasajın içinde saklı bir cennet Parlak! Esasında kocaman tabelaları var ama civardaki tabela kirliliğinden dolayı maalesef gözükmüyor. Adam akıllı adres için bu linki tıklayabilirsiniz.



Burası hem sulu yemek servisi veren, hem ocakbaşı sistemi ile kebap yapan ama asıl kömürde çevirme tavukları ile meşhur bir lokanta. Lokantanın hem bir avlusu var, hem de kapalı bölümü. Girişte bronz tavuklar ateşte nazlana nazlana pişiyolar. Koku bir harika!

Tavuğu kömür ateşinden alıp, parcalayıp, tereyağında çevirip, yanında prinç pilavı veya iri taneli, domaesli ve biberli bulgur pilavı ile servis ediyorlar. Çok lezzetliydi! Tereyağlı tavuğun kokusu genzimize kadar girdi, gizli saklı lezzet duyularıma dokundu. O kadar keyif aldık ki! Yanında birde cacık yedik. Üstune de çay! İnsan daha ne ister bu hayatta?!

Siz siz olun, Antalya'ya gittiğinizde kafanızı all inclusive 5 yıldızlı otellerden çıkarın, Antalya'nın kurucusu ve isim babası kabul edilen Attos'un etekli heykelinin arkasındaki Parlak'a mutlaka gidin, lezzet ile tanışın.

Bay Afiyet
25/09/2011

Not: Bayan Bal Şeker denetiminde diyete başladım. Bunları yazarken, kızarmış tavuk,pilav ve tereyağ üçlüsünün hatırası bile beni bitirdi!

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Beyoğlu'nda bir isimsiz, a.k.a. oto yıkama

Eğlenmek için, muhabbet için, cesaret için, ya da sıkıntıdan içer insan.
Kimi zaman aşktan, hasretten, dertten dolayı içer.
Unutmak için de içilir: gerçeklerden uzaklaşmak için; kafayı tatile sokmak için.



Eğer amaç unutmak, gerçeklerden uzaklaşmak ise, insan çok fazla şey beklemez. Bir meyhane olsun, masada karşında oturandan başka tanıdık kimse olmasın. Beyaz peynir güzel olsun, rakı soğuk olsun, bir de yemeğin sonunda gelen hesap içkinin tüm etkisini ortadan kaldırıp ayıltmasın.



İstiklal Caddesi'ndeki Ağa Cami'nin arka tarafında, taksi durağının karşısında ikinci katta bir meyhane var. Adı yok. Hafif meşrep kadınlar gibi, canınız ne isterse öyle hitap ediyorsunuz. Eskiden aynı yerde bulunan oto yıkamacıdan dolayı, meyhaneye "oto yıkama" diyenler çoğunlukta. Balığa "kuzu bunlar, kuzu!" diyen bir milletin evlatlarıyız. Meyhaneye de oto yıkama deriz elbet.

Oto yıkama o kadar basit ki, ne anlatacağımı bilemiyorum. Ama ben basiti severim. Yormaz. Neyse odur. Süpriz yoktur. Bildiğin, beklediğindir.

Oto yıkama'da da yediğin; anıyla şanıyla, beyaz peynir, kavun, acılı ezme. İçtiğin; tüm heybetiyle, rakı. Meyhaneci samimi, garsonlar iyi niyetli.

Müşteriler aslında genellikle tanıdık, ama herkes karşısındakinin gözünün içine bakıyor. Başka birşey görmüyor. Zira oto yıkamada içiliyorsa anlatacak ve unutacak çok şey var.



Hesap sizi korkutmasın, hakettiğinden bir kuruş fazla değil. Ama tabi burası meşur oldukça, mahkeme kararıyla ismini değiştirir mi, estetikle burnundaki deviasyonu düzeltir mi, bilemem. Şimdilik samimi ve gerçek. Benden bu kadar.

Bayan Bal Şeker
24/08/2011

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Huysuz ve tatlı Coco Lezzone


Size Floransa'da çok özel bir lokantadan bahsedeceğim.
"A-aa daha dün Istanbul'da yazın tadını çıkarın diyordu, nereden çıktı şimdi Floransa" diyorsunuz değil mi?
Daldan dala uçma hakkımı kullanıyorum.
Hem kimbilir, ya karşınıza bir Floransa seyahati çıkarsa bu sonbahar? Bayan Bal Şeker'i ciddiye alıp, bir kerecik denemez misiniz bu Fiorentina mutfağının gözbebeği lokantayı?


Adı Coco Lezzone. Haliyle, "ana caddeden giderken hemen bakkalın ordan sola sapın" diye tarif edemeyeceğim size ta Istanbullardan. Ama www'si budur. Adresi de Via del Parioncino 26'dır. Nasıl olsa bir harita edinirsiniz, hemen merkezdekı bu dar sokağı bulursunuz.


Coco Lezzone 1800'lerde şehre mal getiren köylülerin çıkınlarındaki yemekleri yemek için girdikleri ve sadece şarap satın aldıkları küçük bir dükkanmış. Zaman içinde, hem el, hem de isim değiştirerek bugünkü halini almış.

Dükkan hala çok yalın. Tipik bir esnaf lokantası gibi. Öyle ki, Serra Yılmaz'dan Pavarotti'ye, tüm meşhur müşteriler ile çekilmiş fotoğraflar gururla sergileniyor.


Çok şahsına münhasır, "cins" bir yer olduğu da şüphesiz! Örneğin menüde altı çizilmiş şekilde "Bu lokanta senelerdir geleneklerini korur: Kahve vermeyiz, kredi kartı kabul etmeyiz" yazıyor. Antipasti'nin "eğer varsa" verilebileceği, crostini'nin ise "ara sıra" bulunduğu fütursuzca menüye yazılmış.

Burnundan kıl aldırmayan menüde yazan en hoşuma giden şey ise cep telefonu sesinin yemeklerin tadını bozduğu iddiası oldu.



Yemeklerin lezzeti ise olağanüstü! İşte o yüzden, tıpkı huysuz ve tatlı bir kadını sever gibi, gidiyor insan Coco Lezzone'ye.



Unutmayın! Nasıl Palazzo Vecchio'nun önünde gördüğünüz gerçek David heykeli değil ise, İtalya'da yediğiniz her lokanta da size gerçek lezzeti vermez.
Coco Lezzone
gerçek.

Bayan Bal Şeker
15/08/2011

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Yazlık İstanbul




Şehre yaz geldi. Yakında da gidecek.

Yeterince tadını çıkarıyor musunuz yazlık İstanbul'un?

Ortaköy'deki House Cafe'nin denize sıfır iki kişilik masalarında yemek yemeden yazı bitirmeyin derim;

çünkü bu günlerde bulutlar pek bir cazibeli,
çünkü İstanbul gibisi yok,
çünkü hayat kısa..

Bayan Bal Şeker
13/8/2011




30 Temmuz 2011 Cumartesi

Ne Chicago’su? Ne Sports Bar’ı?!

Olumsuz yazılar yazmak hoşuma gitmiyor. Hep lezzet, zevk ve keyif üzerine yazmak istiyorum. Ama kötüye de kötü demek lazım; ki keyfinizi bozacak şeylerl karşılaşmayın.
Zekeriyaköy’ün çarşısında Chicago adlı bir “cafe sports bar” açılmış. Burası pazar gazetelerinin içerisine reklam broşürü koyarak dikkatimizi çeken ve önünden üç kere gectikten sonra gitmeye karar verdigimiz bir yer.

Zekeriyakoy’ün çarşısı ne yazık ki hala tam oturmamış ve bir sürü boş dukkan var . Bir iki dükkan dışında pek tutulan yer yok. Onlardan biri de dogal olarak Eczane, yani gitmeye mecbursunuz. Zekeriyaköy halkı genelde sehirde yemek yemegi ve evine dondugu zaman ise evinin bahcesinde keyif yapmayı seviyor. Onun için Zekeriyakoy’de bir lokanta açılacaksa hem konsepti, hem lezzeti özellikle iddialı olmalı diye düşünüyorum.

Muhtemelen bu düşüncelerle Zekeriyaköy’de bir sports café bar açmaya karar vermişlerdir. Fakat olmamış. Olayın yakınından bile geçmiyor gerçekleşen. Burada ne Chicago esintisi var, ne sports bar, ne de café! Olsa olsa bir yol üstü büfesi olur. Fiyatlar inanlmaz abartılı! Yemeklerin görünüşü, insanı tereddüte düşürüyor. Mesela aşağıdaki fotoğraftaki şey aslında bir limonata.



Lezzeti bir felaket! Aslında bir hamburgeri, bir sosisi ne kadar kötü yapabilirsin ki değil mi? Ama olabiliyormuş.



Bir chili hotdog istedik, pişman oldum. Herşeyden önce menüdeki resim ile, masamıza gelen şeyin alakası yoktu. Soğanlar yarım ay şeklinde kesilmişti halbuki minik minik olmalıydı; üstündeki cheddar peyniri (ki kesinlikle cheddar degildi) rendelenmeliydi; chili sosda ya kıyma yoktu ya da fasulye. Yani sizin anlayacağınız, sofraya bir boz ayı getirmişler, aslında bu bir ceylan diye tanıtıyorlardı.



Ambiyans? Ne spor ile ilgili bir aksesuar var, ne televizyonda spor görüntüsü. Az gelişmiş bir muzik duyuluyor hoperlörlerden..

Sonuç olarak, güzel bir fikir ile yola çıkmışlar, potansiyali olan bir nokta bulmuşlar ama kesinlikle uygulamaya koyamamışlar. Tavsiye etmem. Ama yine de siz bilirsiniz, her koyun kendi bacağından…

Bay Afiyet
30/07/2011

Not: yine zekeriyakoy carsıda bulunan ve yaklaşık bir sene evvel bir yazımda bahettigim 'Rafina' isimli şarküteri ise kendini cok geliştirdi. Hem elemanlarının kalıcılığı, hem de sahiplerinin bire bir ilgilenmesinden dolayı, lezzetli ve sevimli bir iş çıkışı buluşma noktası oldu. Kendilerini içtenlikle tebrik ederim.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Ba-yıl-dım

Ben Münferit'e bayıldım! Galatasaray Lisesi'nden Tophane'ye doğru inerken sol kolda yer alan, meyhane rolü yapan gourmet bir lokanta burası. Mezeler harikaydı. Servis harikaydı. Lokantanın konumu, dekorasyonu harikaydı!

Yoksa ben yeni hayatımın ilk gününün sarhoşluğu içindeyken, bir de karşımda dolunayı görünce, bana herşey harika mı görünmeye başladı?

İtiraf etmeliyim ki pahalı bir yer Münferit. Ama helal ediyorum! Değerdi! Zaten daha önce de dediğim gibi, ben bir yemek hovardasıyım, ona şüphe yok.

Ama sanırım bir kere daha gitmeliyim Münferit'e abartıp abartmadığımı anlayabilmek için. Tamamen araştırmacı gazeteci blogger ruh haliyle, sadece siz okuyucularıma doğru rapor verebilmek için. Yoksa kendim için birşey istiyorsam namerdim!

Bayan Bal Şeker
15/07/2011

Not: Münferit'i benimle beraber keşfeden gezgin ve meraklı beyefendi, ahtapotlu kuskustan bahsetmezsem ahtapotun hatrı kalacağını bildirdi. Haklı. Kuskus kuskus olalı, bu kadar lezzetli olmamıştı.

19 Haziran 2011 Pazar

Akın Balık'a akın

Biz İstanbul'lular, neyi niye meşhur ediyoruz anlamıyorum. Sonra bir anda o meşhur ettiğimiz şeyi tüketip, bir anda arkamızı dönüp gidişimiz var ya, ona ise hiç aklım ermiyor:

İstanbul'un yeni "trend"i haline gelmiş Karaköy'deki Akın Balık'a gitmek bana dün nasip oldu. Bir ben kalmıştım gitmeyen, o da gerçekleşti.



Akın Balık Karaköy'de, Galata köprüsünün sağ tarafında, balıkçılar çarşısının hemen bitişiğinde yer alıyor. Basit bir kır kahvesi/balık ekmek lokantası iken, muhtemelen etraftaki diğer balık ekmekçilerden farklı olarak rakı satabilme imtiyazına kavuşunca, günümüzün bobo (burjuva-bohem) Akın Balık Lokantası oluvermiş.

Sıcak ve güzel bir cumartesi gecesi, Haliç kıyısında bir rakı balık çılgınlığı yaşanıyordu ki sormayın! Popülerliğini tahmin ettiğim için önceden telefon açıp yer ayırtmak istedim, fakat haftasonları rezervasyon kabul etmiyorlarmış. Neredeyse oturanlar kadar, ayakta durup masa bekleyen insan vardı.

Garsonlar iyi niyetli, kan ter içinde koşturuyorlar. Ayakta bekleyenler gergin. Boş masa bulup, kapanlar adeta gururlu birer atmaca edasıyla, bu defa bir garsonu yakalayıp servis için tatlı dille masalarına bağlamaya çalışıyorlar.

Ama rakı da telaş içinde içilmez ki! Diller ancak ikinci kadehten sonra çözülür. Peynir gelir, çıt. Kavun gelir çıt çıt. Sonra sardalyalar..

Ağırdan almak; balığa da, rakıya da, Haliç'e de hakkını vermek lazım. Tüm bunlar Akın Balık'ın kabahati değil elbet. Kabahat biz İstanbul'luların. Orhan Veli yıllar önce demiş "Beni bu telaş öldürecek" diye. Bizi de..

Siz yine de bir şans verin Akın Balık'a; haftaiçi, erken bir saatte..

Herhalde doğru zamanı yakalarsanız, bir balık yanağıyla bir küçük bitirebilecek bir dostunuzla beraber, bu güzel İstanbul köşesinin keyfine varırsınız.

Bayan Bal Şeker
19/06/2011

Not: Kalabalıktan, telaştan fotoğraf çekemedim. O nedenle fotoğraf www.yesek.com'dan alınmıştır.

2 Nisan 2011 Cumartesi

...



Sessizliğimiz bu resimdeki harikulade kadını kaybetmiş olduğumuzdandır. Hayatın ta kendisi olan annemiz gidince, kalakaldık öylece. Herşey manasızlaştı.

Tekrar -veya ilk defa- ayaklarımızın üzerinde durabilmek için gücümüzü toplamaya çalışıyoruz.


Bay Afiyet ve Bayan Bal Şeker, Ayşe'den olma..

8 Mart 2011 Salı

Yassah


..ama yemeğe devam.
24 yaşımızı geçeli çok olduğuna göre içmeye de devam,
yasaklanıncaya kadar gezmeye de devam..

Bay Afiyet ve Bayan BalŞeker
5/3/2011

27 Şubat 2011 Pazar

Amerikan Hastanesi'nin arsız serçeleri

Amerikan Hastanesi'nin kafeteryasında yemek yemek zorunda kalmış olanlar bilir. Yemekler fena değildir. Fiyatlar altına endekslidir. Müşteri kitlesi ise, lezzet ve fiyattan tamamen bağımsız olarak gergin ve hüzünlü insanlardan oluşur.

Fakat bu kafeteryanın bir de arsız serçeleri var ki, hastanenin 3. katındaki yeni doğan penceresinin yapamadığı kadar yüzümü güldürüyor:


Önce biri geldi. Ben orda mıyım, değil miyim; biraz keyifsiz miyim; o lokumu yiyecek miydim hiç takmadan, kahve fincanımın yanındaki lokumu kaptı.


Hemen ardından ikinci arsız geldi, fütursuzca lokumu arkadaşının ağzından kaptı ve yere düşürdü.


Derken üçüncü serçe gedi, büyük bir keyifle toz şekerine bulanmaya başladı.


Ben şaşkınlıkla bakınırken, Amerikan Hastanesi'nin arsız serçeleri ma aile tatlılarını yiyip bitirdiler ve ardlarına bakmadan gittiler.

Ben ise ne lokum yiyebildim, ne de gidebildim.

Bayan Bal Şeker
27/02/2011

22 Şubat 2011 Salı

Neden mest olamadım?

Bir lokanta hakkında yazı yazarken hiç bu kadar kararsız kalmamıştım. Beğenip beğenmemek arasında gidip geliyorum. Sevdim mi, sinir mi oldum karar veremiyorum. Niye bu Mest beni böyle yaptı, hiç anlayamadım.


Mest Reşitpaşa'dan Emirgan istikametine giderken, körler okulunu geçince hemen sağdaki sokakta. Muhitteki derme çatma binaların arasında, dışardan yüzük taşı gibi gözüküyor. İçeri girdiğinizde de, çok sofistike bir yere geldiğinizi hemen hissediyorsunuz.

Ana oğul işletiyorlar mekanı. Güleç ve hayli konuşkan oğul sizi buyur ettikten sonra, "Anneeeee, bugün ne yemeğimiz var?" diye mutfağa doğru sesleniyor.

Çok hoş bir bayan zerafet ve tutkuyla o gün hazırlamış olduğu güzellikleri size sıralıyor. "Efenim, süt çorbamız var, ördeğimiz var, ördekler Fransa'dan geliyor, Türk ördekleri biraz küçük oluyor, balık isterseniz, dil balığı ikram edebilirim."



Çok düzgün ve kaliteli catal bıçak ve tabaklar, duvarda enfes tablolar. Hayli konuşkanlık hariç, buraya kadar on numara gibi herşey.

Bir tarafta oturma köşesi, diğer tarafta uzun mermer masalar, bir yanda ise açık bir mutfak var. Kalabalık toplantılar organize etmek için çok müsait bir mekan. Zaten pek çok akşam, mekanı gruplar için kapatıyorlarmış. Yemek kursları da organize ediyorlarmış. Sadece salı geceleri iki başınıza gelmeye müsade varmış.


Önce bir süt çorbası içtim. Sonra, ördek yedim; ta Fransa'dan geldiğini bile bile. Lezzetli miydi? Çok lezzetliydi. Bunca yolu teptiğine değmiş.


Tatlı olarak kestaneli çukulatalı bir tatlı yedim ki, beni benden aldı!

Ama inanın açıklayamıyorum, bunca lezzete rağmen, içimden buraya tam not vermek gelmiyor.

Fiyat mı beni irkiltti? Evet oldukça pahalı, ama hayır, yegane neden bu olamaz. Lezzet karşısında hovarda olabilirim.


Yoksa diyorum, samimiyetsizliğin temsili gibi dükkanın orta yerinde duran boks yastığı mı bu tereddütümün kaynağı? Hmm...

Bayan Bal Şeker
22/02/2011
Related Posts with Thumbnails