Utangaç armutların,

canavar biberlerin,

hülyalı üzümlerin pazarı.

Benim en büyük zevklerimden biri bu pazarı gezmek. Etraftaki renkler, kokular, tazelik, bolluk beni heyecanlandırıyor. Zaman içinde tezgahlardaki renklerin değişmesi, insana çarkın döndüğü hissini veriyor.
Civar köylerdeki kadınlar bahçelerinde ne ot bitiyorsa hepsini toparlayıp, getirip satıyorlar 1 liraya. Radika, ebegümeci, cipes...
"bunu nasıl pişireceğim?" diye sorduğunuzda hepsine verilen cevap aynı: "tencerede soğanı az bir kavur, sonra bunları at içine"
Benim gibi zibidi İstanbullular elinde fotoğraf makinaları ile pazara gelip, otun, meyvanın fotoğrafını çekince hayrete düşüyorlar.
Hele adamcağızın biri kabakların üzerinde sarı sarı kabak çiçeklerini görmekten duyduğum heyecanı haliyle hiç anlamadı. Aslında haklı tabi; kabağın üzerinde kabak çiçeği olmasından daha olağan ne olabilir?
Herşey her derde deva! Kimi karaciğeri güçlendiriyor, kimi başka şeyi(!) Dilleri ve kalemleri döndüğü kadar yazıyorlar etiketlerin üstüne. İnanan satın alıyor. Herşeye oldukça şüphe ile yaklaşan bendeniz bile, kudret narını satın alıp, deneyip, sonra dehşet bir tad ile karşılaşınca buzdolabının en ücra köşesine terk ettiğimi söyleyebilirim.
Yalova pazarı görülmeye değer! Cumartesi sabah erkenden feribota atlayıp, buraya gelirseniz, fotoğraf makinanızı rengarek kareler ile, arabanızın bagajını ise şahane otlarla ve meyvalarla doldurabilirsiniz.
Epeydir yazamadım. Bay Afiyet te "ne o? bırakıyorsun galiba yazmayı? Blogun adını Bay Afiyet olarak değiştireyim bari" diye bana takılmaya başlamıştı.
Yok efendim, yok. Buradayım, yazıyorum. Gönlümce..
Bayan Bal Şeker
31/07/2010