Umudumuzu kaybetmedik ve Milli Reasürans Pasajı'nın için girdik. Pasaja girer girmez ilk cafe/restaurant olan Aşşk Cafe'nin öğle yemeği servisinde de çalıştığını bildiğimiz, yorgun ama profesyonel garson bayanları bizi içtenlikle içeriye buyur ettiler. "O masa değil, bu masa olsun" kaprislerimiz, olağan karşılandı. Herkesin kahve ve cheesecake yediği bir saatte, arkadaşım "Kabul" salatası ben ise cafe de paris soslu bonfile ısmarladım. Menüdeki etlerin her birinin nasıl olduğunu sorduğumda, garson bayan bonfilenin de, bifteğin de aynı et kullanılarak yapıldığını, sadece üzerindeki sosun farklı olduğunu söyleyerek beni biraz şaşırttı, fakat çok da umursamadım. Zira mutfaklarını çoktan kapatmış, sandalyelerini devirmiş Nişantaşı lokantalarının neşemize takmaya çalıştıkları çelmelere rağmen yılmadan ilerleyerek bulduğumuz Aşşk Cafe'de et yiyip, şarap içme imkanı verilmiş olmasının yarattığı mutluluk sarhoşluğunu henüz üstümden atamamıştım.
Cafe de paris soslu bonfilemin eti yumuşacık, sosu ise gerçeğine oldukça yakındı. Arkadaşımın yediği Kabul salatası ise, anladığım kadarıyla kendisinin her Aşşk'a gelişinde ısmarladığı bir tutku halini almıştı. Salatadaki bulgur ve roka karışımının çok yerinde, yağının, tuzunun ise çok ölçülü olduğunu belirtmeliyim.
İki kadeh, yerli şaraplardan akıl sır erdiremediğim şekilde daha ucuz, ama çok daha tatminkar fransız şarabı, iki şişe bira, salata, bonfile, tatlı vs yiyip içtikten sonra, ellişer lira hesap ödeyip, kalktık. Saat 2'de lokantadan ayrılırken bizi yine güleryüzle geçiren garson bayanları görünce, blog'umuzun ilk yazısının, İstanbul'un göbeğindeki bu sayfiye yeri ruhlu semtin, şehirli lokantası hakkında olması gerektiğine artık karar vermiştim.
Bayan Bal Şeker
21/9/2008
1 yorum:
Nişantaşı sokaklarında kendimizi riske atacağımıza, Aşşk'a atarız konser çıkışlarında
Yorum Gönder