8 Nisan 2010 Perşembe

Dur Yolcu!

Muğla'dan Fethiye'ye doğru giderken, Ortaca'yı 3 km geçince yolun sağ tarafındaki Toprakana'da bir durup yemek yemeden geçme sakın!



Diyeceksiniz ki nereden çıktı şimdi Fethiye? Sen daha yeni Maslak'ta basket atmıyor muydun? Yazmıştım size daha önce; lezzetin peşinden her yere...

Benim gibi soğuk bir günde giderseniz Toprakana'ya, içerde ateşin yanında oturabilirsiniz. Tamamen ahşap olan salona odun kokusu hakim. Siz siparişi verdikten sonra bir de mis gibi tereyeağı kokusu yayılıyor. Bir sedir olsa, yiyip içip ateşin yanına kıvrılası geliyor insanın.

Yazın ise, bir sürü tavşanın serbestçe dolaştığı yemyeşil bahçede yemek yeniyor. Tabi o her bir tavşanın ardından birer çocuk koşturursa yazın orası nasıl olur bilemem. Göreceğiz. Fakat bahçedeki yurdumun insanı uyarısı sayesinde, ne kadar kalabalık olursa olsun bahçenin temiz kalacağı kesin.

Toprakana'daki tüm ürünlerin organik olduğu söyleniyor. Bilemeyeceğim gerçekten öyle mi. Organik kelimesi dillere pelesenk olduğundan beri ben daha ihtiyatlı kullanır oldum. Fakat yumurtadan, domatese, reçelden ekmeğe, yediğim herşey o kadar lezzetliydi ki, bırakın organik sertifikasını, bir "afiyetbalşeker lezzet sertifikası" olsaydı, takdim ederdim kendilerine.

Reçeller güneşte pişirilerek yapılıyor. Meyvalar, sebzeler herşey kendi bahçelerinden. Bir de 10 saat boyunca fırında pişirdikleri kuzu tandırları meşhurmuş. Ama korkmayın, kuzu bahçeden değil. En azından ben kendisiyle gözgöze gelmedim.


Nar suyu konusunda da çok iddialılar. İddalarında da haklılar. Böyle yerlerde yemek yedikten sonra, İstanbul'da yediklerimizden endişe ediyorum.

Toprakana'da içtiğim nar suyu ise, geçen gün Sirkeci'de koştururken oradaki bir büfeden alıp içtiğim kırmızı renkli su neydi?

O yediğim yumurtaysa, Migros'tan aldığımız küçük beyaz toplar nedir?

Bayan Bal Şeker
09/04/2010

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails