3 Ocak 2010 Pazar

Tribeca: "yıkılmadım, ayaktayım"


Andy Warhol gelecekte herkes 15 dakika için meşhur olacak demişti. Bu yaklaşım Istanbul'daki herşey için geçerli.

Cihangir ikinci baharını yaşıyordu daha düne kadar. Ne zaman herkes ev bulup Galata'ya taşındı?

Asmalımescit'te bir başına, dimdik duran Refik vardı. Nereden geldi bunca lokanta, bar, gece klübü de, komşu oldular Refik'e? Asmalımescit'in 15 dakikasının dolmasına ne kadar var acaba?

Nişantaşı'nda koşa koşa Cafe Keyif'e gidilirdi? Yoksa yeterince gidilmedi mi de bir baktık Cafe Den oluverdi? Üç aşağı beş yukarı benzer bir menüyle, sadece adını değiştirip, biraz makyaj tazeleyip karşımıza çıkıverdi.

Aslında biraz gerçekçi olursak, insanlar birbirlerinden vazgeçiyorlar, lokantalardan mı vazgeçilmeyecek? Bu böyle.

Sıkılmaya tahammül edemeyen, ortam azıcık sakinledi mi yenisini isteyen bu çocuk toplumda, ilk açıldığından beri 12 sene geçmesine rağmen ayakta kalmayı başarmış nadir mekanlardan biri olan Tribeca'yı işte bu nedenle tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum.


Nasıl 12 yaşında bir kedi, yaklaşık olarak 64 yaşında bir insanın hayatına tekabül ediyorsa, Istanbul'da 12 sene ayakta kalabilmiş bir mekan da, 40 yaşına yeni girmiş bir yetişkin sayılabilir bence.

Tribeca arada el değiştirdi, ama çizgisini değiştirmedi. Akatlar ve Yeniköy'deki Tribeca'ların bahçeleri, ayak basar basmaz Istanbul'un keşmekeşinden uzaklaştığınız huzurlu mekanlar. Nişantaşı'ndaki Tribeca'da bazı işletmesel sorunlar var sanırım. Oraya hiç deyinmeyeceğim. Ama burada altını çizmek istediğim husus bir işletme olarak kimliklerini ayakta tutmayı başarmış olmaları.



İstanbul'da bagel denince akla hala sadece Tribeca geliyor. Hele krem peynirli, somonlu bagel bu kadar lezzettli başka nerede yenir?

Bu kadar sürede ilgimiz başka yerlere dağılmadı mı? Elbette dağıldı. Pek çok kaçamak yaptık, ama Tribeca'yı bırakamadık, çünkü o bizim geçici ilgisizliklerimize direndi.

Bay Afiyet
04/01/2010

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails