22 Eylül 2010 Çarşamba

Yine, yeni, yeniden: Baylan

Kadıköy'deki Baylan Pastanesi'ne ilk erkek arkadaşımla gitmiştim. Yaş on yediydi. Oğlanı da sevmiştim, kup griyeyi de. Sonra oğlan mazi oldu, kup griye sevgisi baki kaldı.


Tam "Baylan da yok oldu gitti ne yazık" derken, bu sene, başarılı bir hamle ile, zümrütü anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğdu.

Baylan'ı babasından devralan Bay Harry Lenas, kendisinden sonra da adının yaşaması umuduyla Baylan'ı Altınmarka'ya devretmiş. Böylelikle ilk "modernize" Baylan şubesi Bebek'te açıldı.


Eski Baylan'ın hatırasına saygı duyulmadığını düşünen var, Kup griye'nin 18TL olmasından şikayet eden var, Bebek'e yakışmamış diyen var.

Bir de ben varım. İlk olarak onyedi yaşımda tattığım lezzeti yeniden bulmanın keyfini yaşayan; herşeyin, insanların bile değişken olduğu şu yaşamda bazı şeylerin aynı kalabilmesi için gösterilen çabaya saygı duyan ben.

Hele Markiz'in bugünkü acıklı halini gördükçe daha da saygı duyuyorum Baylan için sarfedilen çabaya.


Elbette eski Baylan gibi aşıkların gizli gizli buluşabilecekleri, şairlerin saatlerini geçirebilecekleri bir mekan değil Bebek'teki Baylan. Ama yine güzel, zarif, lezzetli.

Baylan Pastanesi, Cumhuriyetle ve annanem Leyla ile aynı yaşta: Cumhuriyet'ten daha az yıpranmış ve en az Leyla kadar yenilikçi.

Bayan Bal Şeker

22/09/2010

20 Eylül 2010 Pazartesi

Bay Afiyet ve Bayan Bal Şeker 2 yaşında!









.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Cihangir'de şöhret olmak

Bu satırları, ben ve midemdeki ağrı beraber yazıyoruz. Akşam yemeği için, geçtiğimiz aralık ayında Cihangir Caddesi’nde açılan ve kısa zamanda çok meşhur olan Fol’e gittim.


Memnun muyum? Hayır. Midemdeki bu ağrı olmadan da yapardım. Pişman mıyım? Hayır. Bloga yazacak bir yazım oldu.

Aslında içimden makarna yemek geliyordu. Internette Jamie Oliver’ın enfes bir kuşkomaz ve bacon ile papardelle yapmasını seyretmiş, kendimi onun hayaline kaptırarak sokağa çıkmıştım. Fakat menüsünde italyanca isimleri yanlış yazan lokantaların, isimleri yanlış yazdıkları yemeklerinin lezzetine güvenmem. Dolayısıyla Fol'de makarna ısmarlamadım.


Fol’ün "artisan" hamburger yaptığı iddia edildiğinden, en lezzetli yemeğin o olacağı düşüncesiyle Akdeniz burger ısmarladım. Tahta üzerinde görkemli bir hamburger çıktı karşıma.



Köftenin üstüne patlıcan, kırmızı biber biber, soğan ve domatesle yapılmış bir sos konmuş. Aynı sostan küçük bir tabak içinde tahtanın kenarına da konmuş. Hatta patlıcan, kırmızı biber ve soğan yemeye doyamayacağınızı düşünmüş olacaklar ki, sostaki patlıcan, kırmızı biber biber ve soğan ızgara dilim olarak hamburgerin içine de konmuş.

Ciabatta ekmeği güzeldi, ama hamburgere yakışmamıştı. Sert, soğuk ve hamburgerin geri kalanından tamamen bağımsız bir havası vardı. Hamburgerin eti ise şu satırları yazarken bile hala benimle. Çok mu yağlıydı? Çok mu yağsızdı? Ben mi şımardım, bilmiyorum ki?


Parmak patateslerin hakkını vermeliyim. Mükemmel kızartılmışlardı, ama patateslerin başarısı geçer not vermeye yeter mi? sanmıyorum. Müttefikleri yendildiği için, onlar da yenik sayılırlar bence.

Şu aralar Cihangir öyle bir muhit ki; salyangoz sat, iş yapar. Fol de biraz konumunun daynılmaz cazibesinden faydalanarak meşhur olmuş gibime geldi. Niyet iyi, ama daha çok çalışmak lazım değil mi gerçekten iyi bir lokanta olmak için?

Bayan Bal Şeker
13/09/2010

Not: Siz de benim gibi hala Cihangir'de yolunu bulamayanlardansanız diye Fol'ün telefonunu veriyorum 0212-2440048. Lokantanın internet sitesini ise bulamadım.

10 Eylül 2010 Cuma

Meşhur Edirne'nin meşhur ciğercisi Mustafa Usta

Bayan Bal Şeker şakur şukur yeniden yazmaya başladı. Siz nedenine kıskançlık deyin, ben mevsimsel. Sonuçta baktım olacak gibi değil, ben de yeniden gezmeye, yemeye ve doğal olarak yazmaya başladım. İlk yazım son gittigim yer olsun: Sizlere Edirne seyahatimde yediğim çıtır çıtır, kokusu üstünde ciğeri anlatayım.


Meşhur Edirne Ciğercisi Edirne'de Alipaşa Çarşısı’nın ortakapısının orada. Lokantanın sahibi Mustafa Usta mesleği babasından öğrenmiş. Şimdi de oğlu ile beraber işletiyor dükkanını. Saçlarını gercekten bu işte ağartmış.

Mustafa Usta bir komutan edası ile önünde ayakta durdugu ciğer pişirme tezgahında, mükemmel incelikte kesilmiş ciğerleri, tertemiz bir yağ ile, büyük bir rahatlik ve özenle, tam cıtır cıtır pişirdi. Kendisini cok tebrik ederim!



Önümüze konan piyaz, ciğer ve kurutulmuş biber üçlemesini silip süpürmem fazla zaman almadı. Çok tereddüt etmeden ikinci porsiyonu da istemiş bulundum. Görünüşü, kokusu ve tadı bu kadar güzel bir ciğer hiç yememiştim. Bu ne arnavut ciğeri, ne de yaprak ciğer! Bu başka birşey!

Istanbul’da her yerde açılan yok tarihi edirne cigercisi, yok uzun uzun köprülü edirne cigercisi gibi, istanbulluları fiyat ve tat olarak aldatan yerleri esefle kınadım.


Eminim Edirne’deki diğer ciğerciler de iyidir, ama benim yolum Mustafa Usta'nınkine düştü ve çok memnun kaldım. Öyle otantik görünüşlü filan değil, bildiğiniz temiz, düzgün esnaf lokantası! Fakat ciğerin alasını yiyebileceğinize şüphe yok!


Bay Afiyet çıktı yola,
Vardı Edirne’de Mustafa Usta'ya
Bir ciğer tutturdu,
İstanbul'u unuttu.

Bay Afiyet
10/09/2010

5 Eylül 2010 Pazar

Neden saçların beyazlanmış arkadaş?

Arnavutköy'ün orta yerinde bir meyhane var. Hakkında yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Popüler olsun, kendini yenilesin, büyüsün istemiyorum. Olduğu gibi kalsın, hiç değişmesin.
Fakat güzellikleri paylaşmadan da olmaz ki. O yüzden buyrun, yazıyorum.


Lokantanın adı İskele Livar Balık Evi.
Kapısı, Arnavutköy'ün orta yerindeki küçük parkın orada. Boğaz'a doğru bakarken sol tarafta bulunan ince uzun bina.

Dört kat dimdik merdivenleri yılmadan çıkmak gerekiyor. Gecenin sonunda ise, ne kadar içilirse içilsin, o merdivenleri inebilecek kadar ayık olmak gerekiyor, çünkü ne küfe, ne küfeci o dar mekana sığamaz.

Nefes nefese tüm merdivenleri çıktığınızda, ancak dört masanın sığabildiği ufak bir terasa ulaşıyorsunuz.
Şehrin orta yerine saklanmış bir gemi güvertesi sanki!

Sahnede ise nefes kesen Boğaz, zarif Arnavutköy İskelesi ve fingirdeyen renkleriyle köprü.

Tüm mezeler gayet güzel, çiroz ise pek güzel! Ne zaman gitsem, ne yesek, ne kadar içsek, iki kişi iki basamaklı sayılardan fazla ödemiyoruz.

Garsonlar pervane gibi dolanıyorlar etrafınızda. Aynı zamanda saygıyla servis yapıp, sessizce bırakıyorlar sizi, gönlünüzce efkarlanasınız diye.

Arka planda Dedem'den bana yadigar şarkılar çalıyor: "Neden saçların beyazlanmış arkadaş, sana da benim gibi çektiren mi var?"



Livar, balıkların canlı kalmaları için kullanılan, onları denizden ayıran tel havuzmuş.

Livar lokantası da insanın canlı kalması için onu dünyanın geri kalanından geçici olarak rakı ve muhabbet ile ayıran mekan olarak tanımlanabilir.


Bayan Bal Şeker
05/09/2010


Not: hani belki fındık kabuğu güvertede oturmayı garanti etmek isterseniz, telefon (0212) 2657772
Related Posts with Thumbnails